19 Mart 2010 Cuma

AFRİKA NOTLARI-II – AFRİKA İNSANLARI



Bir kıtanın yer altı ve yer üstü inanılmaz derecede zengin, ancak nüfusunun ezici çoğunluğu bir o kadar fakir olabilir mi? Evet olabiliyor. Afrika devasa bir kıta. Ancak nüfus olarak bir Çin veya Hindistan etmiyor. Kıtanın nüfusu bir milyar. Kuzeyden güneye, batıdan doğuya ciddi bir coğrafi ve kültürel çeşitlilik sözkonusu.

Birleştirici unsurların başında da eski sömürgecilerin dilleri olan Fransızca ve İngilizce ile daha küçük bir coğrafyada Portekizce geliyor. Tabii, İslamiyet’i kabul eden ve Arap hakimiyetinde yaşayan bölgelerde Arapçayı da unutmamak lazım. Tunus’tan Kongo’ya; Kongo’dan Kamerun’a; Kamerun’dan Fildişi Sahillerine; oradan Cezayir’e; Cezayir’den Moritanya’ya kadar milyonlarca Afrikalı ile Fransızca olarak anlaşma imkanı var.


Onun dışında yüzlerce yerel dil var. Sadece Kamerun’da 250’ye yakın dil konuşuluyor. Zaten Kamerun’un unvanı “minyatür Afrika” (Afrique en miniature). Nedeni de, Atlas Okyanusundan kuzeyde Çad’a kadar uzanan coğrafyasının zenginliği. Başkent Yaundé sokaklarında gezerken kendinizi bir an için Pandora’da hissedebilirsiniz. O kadar yeşil ve üstelik Avatar gibi üç boyutlu!


Sömürgecilik Afrika’dan gerçekten çok şey götürmüş. Her şeyden önce asırlarca özgürlükleri ve bağımsızlıkları ellerinden alınmış Afrikalıların. Yer altı zenginlikleri, elmasları, altınları, gümüşleri, bakırları alınmış. Hala da alınmaya devam ediliyor. Dünyada yeni playstation modelleri satışa çıktığında, koltan adlı sönük siyah renkli madenin satışında patlama yaşandığını biliyor muydunuz? Cep telefonlarında, fotoğraf makinelerinin lenslerinde, video kameralarında da koltan kullanılıyor. Oysa koltan aynı zamanda Kongo’da dört milyondan fazla insanın ölmesine yol açan iş savaşın nedenlerinden de biri. Koltan kaçak olarak çıkartılmasa ve satılmasa dünya rezervlerinin yüzde 60’ından fazlasına sahip Kongo nasıl bir ülke olurdu acaba?

Sömürgecilik, evet, Afrika’dan çok şey alıp götürmüş. Ama bir şeye dokunamamış, Afrikalıların ruhuna… Gözlerindeki o parlak, neşeli ve umutlu bakışa…




Bir de Batılı önyargıları vardır. Afrikalılar hızlı koşar, güzel dans eder diye. Doğru aslında. Ama, bunu küçümseyici bir edayla yapmamak lazım. Yoksa Fransızlar kibirli, Almanlar kaba, Akdenizliler tembel, Kuzey Avrupalılar ruhsuz da diyebilirsiniz.



Aynı şekilde, Afrika’yı ve Afrikalıları turistik bir eğlence olarak da görmemek lazım.

Afrikalılar, facebook veya blog sayfalarında ifşa edilecek fotoğraf kareleri değiller yalnızca.

Tanımak, keşfetmek, anlamak için gezin Afrika sokaklarında.

Fırsatınız olursa, Amerika’yı değil, ama Afrika’yı mutlaka yeniden keşfedin.

Blog Yazarı’nın son notu: Afrika’da cep telefonuyla hızlı şekilde veya arabadan çekilen fotoğraflar ancak bu kalitede sonuç veriyor.

Ayrıca, Blog Yazarı, bu vesileyle, Afrika sanatının nadide eserlerini evimizle buluşturan İlker ve Aslı’ya ince zevkleri için; Afrika başlığına ve fotoğraflarına her türlü maddi ve manevi katkılarından dolayı da eşine teşekkür eder ;)

4 yorum:

Asli A. dedi ki...

Aynı düşünceler içindeyiz.

Ben de bu sefer anlar gibi oldum neden resim çekilmesinden rahatsız olduklarını...


Not: Beğendiğinize sevindik der Aslı ve İlker ;)
Afrika'nın sımsıcak ve içten gülüşü hep sizinle olsun :)

Adsız dedi ki...

Afrika'ya açılmadan önce dikkat edilmesi gereken üç nokta: Tetradox, Lariam ve Malarone.

Bunlar arasında tetradox sivilce tedavisinde de kullanılır. Lariam'ın sıtmaya karşı koruma dışında faydası olmadığı gibi, cinayet, intihar, cinnet gibi yan etkileri vardır. Bu ilaçlardan en yenisi ve etkilisi Malarone'dur. Ancak biraz pahalıdır (10 haplık kutu 40 Euro civarında)ve Güney Afrika'daki Dünya Kupası nedeniyle stoklarda sıkıntı vardır.

Sıtma tamam da, henüz vuvuzelaya karşı bir ilaç bulunamadığını not edelim.

Kenan dedi ki...

Vuvuzelaya karşı en etkili ilaç televizyon kumandasının "mute" düğmesidir. Ancak, yan etkisi Ömer Üründül'ün yorumlarından mahrum kalmaktır. Enteresan.

Damla T. dedi ki...

Afrika başlığından, sıtma ilacına; sıtmadan vuvuzelaya; vuvuzeladan, Ömer Üründül'e... Son gelinen nokta budur. Gerçekten "enteresan"mış! :)Takdir ettim