28 Aralık 2010 Salı

SABAH KAHVESİ: KEURIG


Evde kahve yapımı konusunda Nestle’nin Nespresso’suna özel bir sempatim var. Blog’da da iki kez yazmıştım. Ancak, Amerika’ya gelince bütün referanslarım değişti. Çünkü kahve makineleri konusunda sayısız alternatif karşıma çıktı. 9 dolara kahve makinesi bulmak da mümkün, 1000 dolara da. Doğru olan ise, ne istediğinize karar verip, o doğrultuda bir makine almak.

Tercihimizi yine Nespresso gibi kapsül kahveden yana kullandık. Bu kapsül kahve konseptinde, öğütülmüş kahve, iç yüzeyi koruyucu bir tabakayla kaplı alüminyum bir kapsül içine konuyor. Tek bir kapsülde bir fincan espresso için öngörülmüş miktarda kahve bulunuyor. Her bir kapsül de değişik özelliklere ve tatlara sahip ve tek kullanımlık. Dolayısıyla kapsül kahvenin maliyeti, muadillerine oranla biraz daha yüksek olmakla birlikte, bu seçim her daim taze kahve içmek anlamına geliyor.



Amerikalıların tüketici memnuniyetinde en yüksek orana sahip olan Keurig’i aldık. Keurig Nespresso gibi sadece kapsülle sınırlı kalmayıp, 16 dolarlık bir ek aparat almanız halinde kendi çekilmiş kahvenizi kullanma imkanı da sağlıyor. En önemli özelliklerinden biri bu.

İkincisi, Keurig sadece kahve yapmıyor. Kahveye paralel olarak buzlu içecek, sıcak kakao ve en önemlisi de çay yapma olanağı sunuyor.   


Makinenin özelliklerine gelince... Küçük, orta ve büyük fincanda olmak üzere üç farklı boyutta kahve yapabiliyor. Suyu 89 derecede ısıtıyor. Suyun ısıtma derecesini azaltabiliyorsunuz. Bu makinelerin en güzel özelliklerinden biri de, saat kontrolünüzün olması. Örneğin, gerçek bir kahve tiryakisi iseniz sabah makinenin açılmasını istediğiniz saati ayarlayabiliyorsunuz. Makine o saatte açılarak, suyu ısıtmaya başlıyor. Ya da makinenin açık kalmasını istediğiniz saatleri programlayabiliyorsunuz.


Firma 1998 yılında kurulmuş. Adı, Flamanca’dan geliyor ve kelime anlamı olarak “mükemmeliyet”i ifade ediyor. Green Mountain CoffeeTully's Coffee, Timothy's Coffee, Newman's Own Organics ve Caribou Coffee ile kurduğu ortaklıklar çerçevesinde K-cups adını verdiği kapsül seçeneklerini sunuyor. Pazar payının bu denli yüksek olmasının nedenlerinden biri de kapsül seçeneğinin 200’ün üzerinde olması.



Makine fiyatı ise -yine Nespresso ile kıyaslanamayacak denli- ucuz. Biz özel üretim olan bir makineyi indirim döneminde 139 dolara aldık. Kapsüller için ise 24’lük paket 14 dolar civarında.

Kapsülleri (K-cups) ise bulma zorluğu yok. Marketler de dahil olmak üzere her yerde satılıyor. Sizi alışveriş yapmaya teşvik eden bir de çok cazip bir sitesi var: http://www.keurig.com/shop/k-cups/all-k-cups

Özetle, Nespresso out, Keurig in!

Türkiye’ye ne zaman gelir bilmiyorum ama Amerika’da yaşayanlara ve tatile gelenlere alışveriş tavsiyemdir.

20 Aralık 2010 Pazartesi

FAVORİ iPHONE UYGULAMALARI (APPs)

Bazen kendimi fahri iPhone pazarlamacısı gibi hissediyorum. Ancak yazmadan da duramıyorum. Son dönemde çok sayıda hayatımı kolaylaştıran uygulama keşfetmiş olmam nedeniyle bunları iPhone kullanıcıları ile hemen paylaşmam gerektiğini düşündüm. Tabii bu okuyucu grubuna mevcut iPhone kullanıcılarının yanısıra potansiyel iPhone kullanıcıları da dahil edilebilir. Okuyunca göreceksiniz; iPhone almak için sayısız neden var.

Viber: Aralık'ın ilk haftasında çıktı. Şu an sadece iPhone'lar arasında çalışan, wireless veya 3G üzerinden bütün dünya ile ücretsiz konuşma imkanı sunan program. Skype'den farkı, online ID yerine telefon defterinizin kullanılıyor olması. Programı yüklediğiniz an Viber, bütün telefon defterinizi tarayarak Viber kullanıcılarını tespit ediyor ve bu kişilerle gayet kaliteli bir ses düzeyi üzerinden görüşme yapabiliyorsunuz. Özellikle uluslararası görüşmeler için ideal. En azından iPhone'a sahip olanlarla yapılan görüşmeler bakımından masrafları sıfırlama imkanı sunuyor.

Öte yandan, henüz bu konuda net bir bilgi olmamakla birlikte, GSM operatörlerinin Viber aleyhinde hukuki süreç başlattığı da söylentiler arasında.

Uygulamanın telefon defterini kullanıyor olması ve contact list'inizin bir kopyasını servis sağlayıcısı üzerinde tutuyor olması bir güvenlik açığı olarak değerlendiriliyor.

Bump: iPhone ve Androidlerde sadece telefonların birbirine tokuşturulmasıyla fotoğraf, dosya, vs transferi yapmayı sağlayan pratik uygulama. Sadece programı açıp göndermek istediklerinizi işaretliyorsunuz.

RedLaser: Bu uygulamanın Amerika dışında etkin çalışıp çalışmadığı hususunda açıkçası bir bilgim yok. Uygulamayı açıp, herhangi bir ürünün barkodunu okutuyorsunuz. Lokasyon bilgilerinizi de eş zamanlı olarak kullanan program, bu ürünün çevrenizdeki mağazalarda hangi fiyatlara satılmakta olduğunu listeliyor. En uygun fiyatlı mağazayı bulmak açısından ideal.

Vlingo: Sözü yazıya aktarmanızı sağlıyor. İstediğiniz kişiyi aratabiliyor, istediğiniz konuda internet taraması yaptırabiliyor, sms veya e-mail yazdırabiliyorsunuz. Hatta twitter ve facebook için status güncellemeleri de yaptırabiliyorsunuz. Sadece İngilizce çalışıyor. Sesinizi tanıması birkaç denemeden sonra gerçekleşiyor. Ancak tanıdıktan sonra bütün bu işlemler gerçekten çok pratik ve eğlenceli hale geliyor.

Foursquare: Daha önce de yazmıştım, foursquare lokasyon bazlı bir sosyal ağ. Bulunduğunuz yere "check-in" yaparak, o mekana daha önce gitmis kişilerin yorumlarını okuyabiliyor, siz de yorum bırakabiliyor ve hatta o mekanda eğer bir başka foursquare kullanıcısı varsa onu da görebiliyorsunuz. Amerika'ya ilk geldiğim haftalarda benim hayatımı en çok kolaylaştıran uygulamaların başında gelir. Ayrıca gittiğiniz yerlerin isimlerini ve adres bilgilerini düzenli olarak tutmak açısından da kişisel bir veri tabanı diyebiliriz.

Sleep Cycle Alarm Clock: Son haftalardaki eğlencelerimden biri. Gece yatarken yatağınızın yanına koyduğunuz telefonunuz, yataktaki hareketlerinize paralel olarak dalgalar aracılığıyla uyku döngünüzü kaydediyor. Aynı zamanda alarm saati işlevi de gören program bu sayede, sabahleyin, belirlediğiniz saat aralığında sizi uyandırıyor. Ancak bu uyandırmayı kaydettiği uyku döngüsünü esas alarak, uykunun en hafif yerinde yapıyor. Böylelikle daha sakin bir şekilde uyanıyorsunuz. Aşağıdaki de bana ait istatistiklerden biri:


Went to bed / woke up: 1:42 / 7:40

Total time: 5h 57m

Whatsapp Messenger: Artık bilmeyen kalmasa da ve Viber ile pabucu bir parça dama atılacak gibi dursa da hâlâ en favori uygulamalardan biri. iPhone, Blackberry, Android ve Nokia kullanıcıları arasında ücretsiz mesajlaşma, audio ve görsel paylaşım imkanı sağlıyor.

Shazam: Bunu da sanırım Smartphone kullanıcıları arasında bilmeyen kalmadı. "Bu müzik parçası nedir, kimindir" sorularımızı artık tamamen sona erdirmiş programdır. Parçaları doğru tespit edebilme oranı %100'e yakın. İyi bir arşiv oluşturma imkanı da sağlıyor.

Pek oyun oynayan biri olmadığım için oyun uygulamaları konusundaki bilgim sınırlı. Ancak Angry Birds'ün haklı bir üne sahip olduğunı söyleyebilirim. Cut the Rope da favorilerimden.

Ayrıca, Dictionary, Converter +, Barnes&Noble, Starbucks ve Gtalk için imo benim beğendiklerim arasında.

Her türlü fikir, öneri ve katkınızı bekliyorum...

2 Aralık 2010 Perşembe

Bir Sosyolojik İnceleme Olarak STARBUCKS


Starbucks’tan önceki hayatımız ve Starbucks’tan sonraki hayatımız ayrımı bence internetten önceki ve internetten sonraki hayatımız ayrımı kadar önemli ve değerli. Çünkü Starbucks hayatımıza girdiğinden  beri bize her zaman bir kahveden daha fazlasını sundu; bir Starbucks kültürü oluşturdu. Onun için, kimi zaman bayat kahvesinden, kötü servisinden yakınsak da bir şekilde gitmeye devam ediyoruz.

Starbucks’ın menşei Amerika. İlk gözlem olarak, Amerika’daki Starbucksların gerek standardı gerek müşteri kitlesi bakımından Türkiye ve Avrupa’dan göreceli şekilde farklılık gösterdiğini söyleyebilirim. Buradaki menüde yer alan her kahvenin tadı bir şubeden diğerine değişmiyor. Günlük taze çekilmiş filtre kahveler bakımından beklemiş kahveyle karşılaşma ihtimaliniz gayet düşük. İkinci gözlem olarak, Amerika –New York’u saymazsak- café kültürünün olduğu bir ülke değil. İnsanlar sosyal yaşamlarını alışveriş merkezi, Starbucks ve kitabevi üçgeninde yaşıyorlar. Dolayısıyla, alternatif olmadığı için mi Starbucks var; yoksa Starbucks olduğu için mi alternatif yok sorusunu sormak lazım.

Starbucks’ı İngilizce Öğretmeni Jerry Baldwin, tarih öğretmeni Zev Siegel ve yazar Gordon Bowker biraraya gelerek 1971 yılında Amerika’nın Seattle kentinde açmışlar. Aynı dönemde San Francisco’da faaliyet gösteren bir kahve dükkanından esinlenerek açılan Starbucks’a ortaklardan her biri 1350 dolar sermaye koymuş ve 5000 dolar da bankadan kredi almışlar. Starbucks ismi ise, Herman Melville’in Moby Dick romanındaki Kaptan Ahab’ın kahve-sever birinci kaptanı Starbuck’a atıfla konmuş. Starbucks  isminin böylelikle açık denizleri ve kahve ticaretinin ilk dönemlerini çağrıştıracağı düşünülmüş. Oluşturulan logosuna da bakarsanız, yine açık denizlere atfen logoya iki kuyruklu deniz kızının yerleştirildiğini görürsünüz.

İşletme NASDAQ borsasına 1992 yılında giriyor. Uluslararası ilk şubesi ise 1996 yılında Japonya’da açılıyor. Halihazırda Amerika dışında 49 ülkede daha Starbucks var. Dünya genelindeki toplam şube sayısı ise 16.785.

Yazının başında Amerika’daki Starbucks'ların müşteri kitlesinin göreceli olarak farklılaştığını söylemiştim.

Şimdi, Ata’nın Twitter Sosyolojisi başlıklı yazısındaki kategorik düzenlemeden esinlenerek ben de Starbucks müşterisini gruplara bölmek istiyorum. Yalnız sınıflandırmayı daha çok Amerika’daki müşteri kitlesini baz alarak yapacağım.

İş görüşmemizi Starbucks’ta yapalım diyenler: Bu grup Starbucks’a daha çok öğle ve akşamüstü saatlerinde uğruyor. Ellerinde laptop veya basılmış dökümanlarıyla geliyorlar. Bir kahve etrafında kısa ve öz şekilde konuşup, kalkıyorlar. Hatta bu gruba bir iş başvurusunda bulunmuş ve işvereni tarafından mülakata çağrılmış adayların işverenle olan görüşmelerini de sokabiliriz. Belli ki, Starbucks’ın ortamının aday için bir rahatlama imkanı sunacağı düşünülüyor.

Okurlar / Yazarlar, Freelance çalışanlar: Starbucks müşterilerinin (daha çok Amerika’dakilerin) ciddi bölümünü okurlar / yazarlar oluşturuyor. Özellikle Barnes&Noble içinde yer alan Starbucks'ların ortamı itibariyle yaratıcılığı en fazla destekleyen yerler olduğu konusunda ben de hemfikirim. Kitap kokusuyla birleşen kahve kokusunun insanın düşünce gücü üzerinde pozitif bir etkisi olduğu muhakkak. Freelance çalışanları da bu gruba sokmak mümkün. Serbest çalışan ancak ev ortamından uzaklaşmak isteyen bu grup Starbucks’ın ipotek altına aldığı masasının kirasını kahve parası olarak ödüyor.

Öğrenciler: Türkiye’dekinin tersine Amerika’da öğrenciler Starbucks’ı bir buluşma, sosyal imaj veya toplu halde ders çalışma yeri olarak görmüyor. Daha çok prize yakın masalarda yer alarak, bireysel olarak çalışmayı tercih ediyorlar. Buradaki öğrencilerin ağırlıklı eğilimi kahvesini alıp okuluna geçmek veya sokakta yürürken kahvesini içmek. Starbucks onlar için sadece durak noktası. Evinde interneti olmayıp, Starbucks’ın sunduğu ücretsiz internet servisinden yararlanmak amacıyla gelenleri de bu gruba dahil edebiliriz.

Kahvesiz işe gitmem diyenler: Gömlekli, kravatlı Starbucks’ın sabah müdavimleri saat 8.30 ile 9.30 arasındaki kapıdaki uzun kuyrukların ana nedeni. Ancak bu uzun kuyruklar Starbucks ekibi tarafından o kadar başarılı şekilde ve kısa zamanda eritiliyor ki, o kuyruğa bir sonraki gün tekrar girip girmemek hususunda en ufak tereddüt duymuyorsunuz. (Amerika için söylüyorum.) Kahvesiz işe gitmem’ciler kategorisine kahve tiryakisi olmayıp, bunu sadece imaj veya “gününün daha iyi geçeceği” inancıyla yapanları da sokabiliriz.

Kahvaltı / yemek üstüne kahvemizi Starbucks’ta içelim diyenler: Bu gruba sevgili veya arkadaş buluşmaları başta olmak üzere her tür grubu dahil etmek mümkün. Özellikle café kültürünün çok yaygın olmadığı ülkelerde Starbucks hala en iyi alternatifi oluşturuyor. Atıştırma ve hafif öğlen yemeği yemek için Starbucks’a uğrayanları da bu gruba koyabiliriz.

Starbucks’ta günün kahvesini veya Caramel Macchiato'yu tercih eden biri olarak diyebilirim ki, Starbucks benim için bu ikisinden çok daha fazlası demek... Ya sizin için?