15 Ocak 2011 Cumartesi

Tunus'ta Neler Oluyor?



Bu değişik bir yazı olacak. Çünkü son günlerin benim için ayrı bir önemi var.

Tunus’u yazacağım. İki yıl yaşadığım, tanıdığım, bildiğim bir ülkenin son bir ay içinde geldiği noktaya bakıp bakıp inanamadığım için...

Olayları sadece okuyarak, izleyerek takip eden birine, Tunus halkının ayaklanarak Zeynel Abidin Bin Ali rejimini değiştirmeye çalışması normal görünmese bile, eminim çok da olağanüstü veya sıradışı gelmeyecektir. Oysa, 11 Eylül  Amerika için ne demekse, Tunus’u yakından tanıyan biri için de gerçekleşmekte olan olaylar o denli şaşkınlık verici, o denli beklenmediktir diyebilirim.

Tunus’ta herşey yaklaşık bir ay önce başladı. Geçimini sağlamak için meyve-sebze satan genç bir işportacı, tezgahının polis tarafından kapatılması üzerine kendini yakıyor ve bir süre sonra da hayatını kaybediyor. Bunun üzerine küçük küçük başlayan isyanlar giderek yayılıyor ve başkent Tunus’a, hatta çevresinden korkarak geçtiğiniz Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bulunduğu efsanevi Kartaca’ya kadar uzanan büyük bir halk ayaklanmasına dönüşüyor.

Ülkede 23 yıldır Bin Ali Cumhurbaşkanı olarak görev yapıyor ve son derece güçlü bir baskı rejimi var. Bin Ali, Burgiba’dan sonra bağımsız Tunus’un ikinci Cumhurbaşkanı. Halkın isyanla amacı artık giderek bozulan ekonomik koşullara ve “WikiLeaks”belgeleriyle ortaya saçılan yolsuzluklara başkaldırmak, böylece baskıcı rejime son vermek. Halk özellikle Bin Ali’nin genç eşi ve aynı zamanda bayan kuaförü Leyla Trabelsi’nin ailesinin devletin önemli kademelerinde yer almasından ve onlar tarafından sürdürülen büyük yolsuzluklardan hoşnutsuz.

Demokrasiyi getirmek için bunu bir fırsat olarak gören ve ayaklanmanın sınırlarını iyice genişleten halkın isyanı üzerine Cumhurbaşkanı Bin Ali yönetimi Başbakan’a bırakarak ülkeden ayrılıyor  ve Suudi Arabistan’a sığınıyor. Böylece tarihte ilk kez bir Arap ülkesinde halk ayaklanmasıyla bir lider görevinden ayrılmış oluyor.

Arap dünyasında Tunus aslında moderniteyi temsil eder. Halkın eğitim ve kültür seviyesi ile ülkenin gelişmişlik düzeyi bu algılamada en önemli iki kriter sayılabilir. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ten esinlenen Burgiba, Tunus’a laiklik getirmese de, laik bir yönetim anlayışı getirir, özellikle kadın-erkek eşitliği bakımından Tunus gerçekten örnek bir ülkedir. Tunus’a doğusundaki Libya’dan da girseniz, Batısı’ndaki Cezayir’den de girseniz, her zaman “Batı”ya gelmiş olursunuz. Tabii ki Fransa’nın rolünü de belirtmeye gerek yok. Tunus, Fransa’nın eski sömürgesi. Bu geçmişe dayanarak Tunus’un hamisi konumundaki Fransa bugün de ülkenin ticari ilişkilerinin en fazla olduğu ülke.

Tunus, bu bakımdan biraz da küçük Fransa’dır. Halk Fransızca’yı anadili kadar iyi konuşur. Ülkenin devlet adamları, doktorları, avukatları, mühendislerinin büyük bir çoğunluğu tahsilini Fransa’da yapmıştır. Yılda yaklaşık ülkeye 5 milyon turist gelir. Çoğunluğunu da Fransızlar oluşturur.

Şu anda ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Saat 17.00 ile 07.00 arası sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Havaalanları ve hava sahası kapatılmış durumda. İsyan kontrol altına alınmaya çalışılıyor.

Yazının başında da dediğim gibi o yaşadığım, yürüdüğüm sokaklardaki bu kargaşayı görünce kendimi kelimenin tam anlamıyla rüyada gibi hissediyorum. Bu duygu orada yaşamadan anlaşılamaz. Çünkü normalde Tunus’ta güne sukunet içinde başlarsınız. Pek çalışkan olmayan halk, her işini “Lundi prochain inşallah” (gelecek Pazartesi inşallah) diyerek yapar. Erteler, unutur.

Gazeteyi açarsınız... Her gün istisnasız sol üst köşede Cumhurbaşkanı Bin Ali’nin fotoğrafı yer alır. Hakkındaki uzun uzun övgüler fotoğrafını takip eder. Hiçbir basın organında muhalif haber yoktur. Ülkede herşey halkın kendini “güllük gülüstanlık” bir gidişat içerisinde olduğuna inandırması üzerine tesis edilmiştir. Halk interneti sadece girebildiği sitelerden ibaret sanır.

İşte hafızalardaki o Bin Ali ve itaatkar halk imajından sonra, şimdi sokaklardaki “Ben Ali dégage!” (Bin  Ali defol!) pankartlarını görmenin ne kadar sürpriz olabileceğini düşünün...

Üstelik, o rehavet içindeki halk ilk defa “gelecek Pazartesi inşallah” demeyip, işini bu kez Cuma’dan bitirmiş...

1 yorum:

kaminetto dedi ki...

Ahhh damla hanımcıımm, dünya zaten sürekli değişiyor ve değişmek zorunda...Olanlar ne güzel demek istiyorum. En sonunda uyanmış olmaları harika. Yazılarınıza bayılıyorum. Sevgiler.